Bunlar doğru değil diye bağırmak, hatta
karşısındaki adamı parçalamak istedi, hem de tek tek her zerresine
ayırarak..olmazdı ama yapamazdı ki... Salon etrafında döndü, döndü,
döndü... Başka biri vardı demek, bunca yıllık emek başka tenin
çekiciliğine kurban edilmişti demek... Ya benim sevgim, ya benim
aldanmışlığım... Çok güvendiği adam ne kadar kolay unutmuştu demek tüm
yaşanmışlığı...
Hiçbirşey söylemedi, söyleyemedi, boğulduğunu
hissetti. Afallamıştı, şaşkındı çok; bağırarak ağlamak, isyan etmek
geliyordu içinden ama bir yumruk gelip oturmuştu işte boğazına,
yapamadı. Kalktı usulca, farkında olmadan balkona çıktı, beyaz taşların
üzerine oturdu, kolları iki yanda başını kaldırdı yıldızlara baktı uzun
uzun... Orda olmak istedi, o . kadar uzakta, olamadı... Gece ne zaman
şafağa söktü, serinlemiş hava da... Kalktı yatağına gitti, hiçbirşey
olmamış gibi uyuyan adamın yüzüne bir tokat almak geldi içinden ama
yine kendini tuttu. Gitti kanepeye uzandı, yumdu gözlerini, uyumak
istedi, uyanınca herşey bir rüyaymış çok şükür demek istedi, bunu tüm
hücreleriyle istedi... Uyandı, herşey aynıydı. Sıkı sıkı yumdu
gözlerini, tekrar açtı...Yok, kahretsin değişen hiçbir şey yok!
Yokoluştuysa
o günler, ilk günü başlamıştı işte... Sorunu olan kadınlar ilk iş
kuaföre gider, demişti biri geçen gün. Aniden fırladı bir yere
yetişircesine koşar adımlarla kuaförüne gitti... Saçımı değiştir kes,
boya... Yap birşeyler ama kalktığımda bu ben olmayayım dedi. Saçları
kesildi, boyandı, fönlendi. Güzel oldum dedi içinden. Ama ya gözlerim,
bu hüzün kaç saç bakımında silinir ki...Eve gitti alışık adımlarla..
Kapıya anahtarı soktu, açıldı kapı, yüzüne başka tenlerin kokusu vurdu,
midesi bulandı. Tuvalete koştu çıkardı içindekileri tüm yaşanmışlığı
temizleyecekmiş gibi...Ah aptal kadın! En kötüsü belirsizlikmiş, dedi,
ne yapacağını bilmiyordu. Filmlerdeki onurlu kadın tavrıyla kapıyı
çarpıp gitmek istiyordu, adamın yine filmlerdeki gibi pişmanca
yalvaracağını umarak...Ama gidemiyordu çok emek verilmiş bu sevgiye bir
şans tanımak istiyordu. Ondan şans isteyen bile yokken üstelik...
Beynindeki
yanılsamalar işte tam da bu an başladı. Kocası bir çeşit hastaydı,
yanında olmalıydı ona . yardım etmeliydi, birşeyler yapmalıydı. Yoksa
kadınca bir kaybetme korkusuyla istemdışı bir mücadele miydi , anlamadı
hiç bunu. Şaşılası bir hızla tüm tavırlarını “hiçbirşey olmamış” a
çevirdi, mutfağa gitti yemek yapmaya başladı, özenerek, tek tek severek
her sebzeyi... Lanet olsun neden lezzetli olmuyor ki bu! Elimdeki
mutluluk gitti ondan mı diye düşündü , düşünmesiyle de hemen hep
yaptığı gibi bilinçaltına itti bunu da. Yok canım domatesler sera
domatesi , hiç benzer mi bahçe domatesine. Hah, kokusu bile yok ki tadı
olsun... Unuttu tencereyi ocakta, salona gitti... Kokusuz domatesler,
soğanlar da karardı kaldı ocakta, tıpkı içi gibi... Olağanüstü bir
enerjiyle koltukların yerini değiştirdi tam üç kez, sırtından terler
akıyordu, kolları ağrıdı...Ağrıdıkça unuttu, ağrıdıkça daha büyük bir
gayretle çalıştı. Koskoca halıyı sildi büyük bir hırsla
defalarca...Camları ovaladı, p!
arlattı, vitrinin örtülerini
değiştirdi, içindekileri tek tek okşarcasına sildi. Çok güzel olmuştu,
işte bu benim yuvam, dedi, gururla. Kapının eşiğine oturup eserini
keyifli gözlerle izlemeye başladı, bir de sigara yaktı, uzattı
ayaklarını.... Vitrindeki çiziğe takıldı gözü, ilk evimizi
yerleştirirken olmuştu, kapıya sürtünmüştü taşırken, nasıl
üzülmüşlerdi, daha taksitleri bile bitmedi diye. Üzülme demişti,
kocası, üzülme... Bizim mutluluğumuz minicik bir çiziği görmeyecek bu
evde...Hep mutlu olacağız hep!!! Şu küçük hurda televizyonu da atmaya
kıyamadılar hiç, oysa şimdi . kocaman ekranlı bir tane varken..Ama onu
ikinci el eşya satan bir dükkandan alıp koymamışlar mıydı başköşeye,
atmaya kıyamadılar anıların hatırına ... En güzel örtülerle süsledi onu
hep, üstünde de mutlu fotoğrafları... Hayvannn diye haykırdı,
hayvansın, nasıl yaptın, nasıl unuttun? Böğürerek ağladığının ayırdına
vardığında kendini durdurması imkansızdı. Günlerdir biriken ne varsa
kusuyordu, sefilce ağlıy!
ordu, evin salonunda mutfağında yankılandı
ağlaması, hıçkırıkları,.. Duvarlar sustu, vitrin sustu, televizyon
sustu...Hepsi dinlediler...Sonra sesi yavaş yavaş küçük iç çekişlere
kaldı. Kendini sürükleyerek banyoya attı, suyun altına girdi, hiç
kıpırdamadan gözlerinden sicim gibi yaşlar inerek ne kadar kaldı suyun
altında farkına bile varmadı. Uyumak istiyordu, uyumak... Uyandığında
tüm belirsizliğin dağıldığını görmek, hayat onu uykudayken nereye
bırakmışsa, kalkıp ordan devam etmek istiyordu. Birileri birşeyler
yapsa, uyutsalar onu...
Zaman neyi çözmemiş ki, hangi acı
sonsuza kadar sürmüş ki? Sonraki günler, içinde büyük bir sessizlikle,
büyük bir kurulukla geçti, sadece nefes alıyordu, çok sevdiği kahvenin
bile tadı, kokusu . eskisi gibi değildi... Ağlamak bile zor geliyordu
ona, parmağını dahi kıpırdatmadan içine gömülü günler, aylar geçirdi.
Ve birgün diğer kadından gelen mesajı gördü telefonda, sadece git dedi
adama, haketmiyorsun hiçbirşeyi, git... Adam gitti. Kapıyı kapattı
ardından, mekanik adımlarla mutfağa gitti, içecek bişeyler hazırladı,
televizyonu, ama büyük ekran olanı, açtı. Kendini de şaşırtan bir
ilgiyle izledi filmi, film çok acıklı geldi ona nedense, gözyaşlarıyla
oyuncuların gerçekliğini kutladı. Sonra sildi gözlerini, ertesi gün
giyeceği kıyafetleri çıkardı dolaptan tek tek...Yattı, uyudu...
Her
geçen gün aşk sandığı duyguyla hesaplaşmasını sürdürdü. Meğer ne çok
dibe saklamış kendini yıllarca, dehşetle farketti. Sanki kendi kendine
. bir evlilik masalı yaratmıştı da onunla mutlu oluyormuş, adamla
paylaşamadığı ne çok şey varmış içinde kalan. Şaşırdı,
afalladı...Şaşırdıkça netleşti herşey...Beyni sanki bilinçaltına ittiği
ne varsa dışarı kusuyordu tek tek. Bu adam mıydı sevdiği, kendine
inanamadı, hayatındaki en önemli tutkularını bile paylaşamadığı bu adam
mıydı hayatını bu hale getiren. Buna nasıl izin verdiğine inanamadı, bu
kadar acıyı çekmesine anlam veremedi. Acımı çektim bitti artık, ben
bunları haketmiyorum dedi tüm inancıyla. Aynanın karşısına geçti.
Düzelecek herşey eskisinden güzel bir hayatın olacak, az güven, az
cesaret, az onur, az kendinin farkında ol, silkelen bitsin artık....
Balkona çıktı, yağmur yağmış! Yıkanmış çamlarla karışık toprak kokusunu
ciğerlerine çekti keyifle. Orta şekerli bir türk kahvesi yaptı sonra
kendine. Kahve yudumunu ağzında !
tuttu, kokusunu tadını hissetti, hissedebilmenin keyfini sürdü, aylar sonra...
15
gün sonra adama bir mahkeme celbi ulaştı. Hakedemediği hayattan
çıkarılışını bildiren celbi okurken onun da aklına geldi vitrindeki
çizik...